25 Temmuz 2012 Çarşamba

" Metrobüs - İnsan - Motorsiklet " üçgeni


Bu akşam metrobüsle eve dönmek durumunda kaldım, ve de motorsiklet'e karşı büyük önyargıları olan, ve her gün metrobüsü kullanan, halktan birisi olduğumu düşünerek, hıssiyatlarımı yazıya döktüm.. Amacım iki tekerin güzel yanlarını daha fazla ön plana çıkarmak..
 
Halkın içinden biri olarak ben ; benim gözümden..

----------------------------------------------------------------------------
 

Yaklasik 300 adet, manyaklığın dibini görmüş insanız biz.. Bir aksam üstü iş çıkışı tesadüfen buluştuk, ve hepimiz bir aileyiz felsefesi ile ismine metrobüs denilen aracı ön tamponunu yere değdirene, ve yollarda sanki çok yüklü bir tır geçmiş izi yaratana kadar doldurduk. Kapilar kapandi ve arac hareket etti. Hani bir araçta giderken bir yere tutunmak istersin ya, kiminin etrafinda tutunacak bir yer zaten yok.. Bir de hani aileyiz ya; herkes birbirinin bir tarafindan tutunuyor.. İki dakika gecmedi, ekşimiş peynir kokusu geldi burnuma; buram buram.. Hahaha.. Peynir mi zannettiniz; bir de ekşimiş.. Değil peynir değil.. İnsan kokusu o insan.. Kiminin koltuk altı, kiminin baska bi tarafı.. Lastikler deseniz altimizda perisan.. Derken köprüye doğru geldik.. Hani köprünün yapısı gereği bir alçalır bir yükselirsin ya, set gibidir hani.. O altımızdaki lastikler iyice bir keyiflendiler ki sormayın; sanki şimdi kendini salacak.. 300 kişi boğazın dibini boylayacak.. Sonra bir an yanımızdan üzerinde "Enduroist" logolu reflektör kıyafeti olan bir adam motoruyla geçti.. Tabi ben o esnada insan eti ile cam arası arasında sıkışmış kafamdan dışarıyı izlemeye çalışıyorum.. O bahsettiğim motorcuya baktım şöyle.. Hafiften açmış kaskının vizörünü, giyinmiş kuşanmış, boğazın rüzgarının keyfini çıkarıyor usul usul, yavaş yavaş.. Belli ki motorsiklete binen ve keyif alan insanlardan.. Hani o bizim hiç bir zaman anlayamayacağımız, korkumuzdan ve ön yargılarımızdan dolayı tadamayacağımız olan keyif.. Sonra bir an düşündüm, acaba o motorlu adam benim onun aldığı keyiften haberdar olduğum gibi, benim içimde bulunduğum bu iğrenç durumdan aldığım keyiften haberdar mı acaba.. Bir an kendimi onun yerine koydum; içime bir huzur, yüreğime heyecan, ciğerlerime oksijen doldu sanki.. Birden kendimi özgür bir kuş gibi hissettim nedense.. Derken bir sonraki durağın kendi durağım olduğunu duyunca kulaklarım; korkularıma ve ön yargılarıma teslim ettiğim, ve bu nedendendir ki içinde bulunduğum gerçeğime geri döndüm.. O 300 insanı, "yarın akşam da bu şekilde görüşmek" dileği ile selamlayarak, ve kendime acıyarak metrobüsten indim.. Ama bugün bir karar verdim.. Bundan sonra ben 4 teker üzerindeki bir araç kullanıcısı olarak, o iğrenç trafikte beklerken; o 2 teker üzerinde olan ve hayatı bana göre daha fazla keyifle yaşayan insanlara daha çok dikkat edeceğim.. Yolda onlara daha çok özen göstereceğim, ve onlara saygı duyacağım.. Bu bana bir ders olsun.. Belki ileride çocuklarım kendi ayakları üzerinde durduğunda, bir kere de ben deneyeceğim.. Bir kere de, o boğaz köprüsünden, - Çocuklar gibi şen, ve çığlıklar atarak - o motorla ben geçeceğim..