16 Kasım 2013 Cumartesi

24 Ekim 2012 Çarşamba

iznik - Keramet










iznik - keramet köyü gezisi

20 Ekim 2012 Cumartesi

30 Eylül 2012 Pazar

25 Temmuz 2012 Çarşamba

" Metrobüs - İnsan - Motorsiklet " üçgeni


Bu akşam metrobüsle eve dönmek durumunda kaldım, ve de motorsiklet'e karşı büyük önyargıları olan, ve her gün metrobüsü kullanan, halktan birisi olduğumu düşünerek, hıssiyatlarımı yazıya döktüm.. Amacım iki tekerin güzel yanlarını daha fazla ön plana çıkarmak..
 
Halkın içinden biri olarak ben ; benim gözümden..

----------------------------------------------------------------------------
 

Yaklasik 300 adet, manyaklığın dibini görmüş insanız biz.. Bir aksam üstü iş çıkışı tesadüfen buluştuk, ve hepimiz bir aileyiz felsefesi ile ismine metrobüs denilen aracı ön tamponunu yere değdirene, ve yollarda sanki çok yüklü bir tır geçmiş izi yaratana kadar doldurduk. Kapilar kapandi ve arac hareket etti. Hani bir araçta giderken bir yere tutunmak istersin ya, kiminin etrafinda tutunacak bir yer zaten yok.. Bir de hani aileyiz ya; herkes birbirinin bir tarafindan tutunuyor.. İki dakika gecmedi, ekşimiş peynir kokusu geldi burnuma; buram buram.. Hahaha.. Peynir mi zannettiniz; bir de ekşimiş.. Değil peynir değil.. İnsan kokusu o insan.. Kiminin koltuk altı, kiminin baska bi tarafı.. Lastikler deseniz altimizda perisan.. Derken köprüye doğru geldik.. Hani köprünün yapısı gereği bir alçalır bir yükselirsin ya, set gibidir hani.. O altımızdaki lastikler iyice bir keyiflendiler ki sormayın; sanki şimdi kendini salacak.. 300 kişi boğazın dibini boylayacak.. Sonra bir an yanımızdan üzerinde "Enduroist" logolu reflektör kıyafeti olan bir adam motoruyla geçti.. Tabi ben o esnada insan eti ile cam arası arasında sıkışmış kafamdan dışarıyı izlemeye çalışıyorum.. O bahsettiğim motorcuya baktım şöyle.. Hafiften açmış kaskının vizörünü, giyinmiş kuşanmış, boğazın rüzgarının keyfini çıkarıyor usul usul, yavaş yavaş.. Belli ki motorsiklete binen ve keyif alan insanlardan.. Hani o bizim hiç bir zaman anlayamayacağımız, korkumuzdan ve ön yargılarımızdan dolayı tadamayacağımız olan keyif.. Sonra bir an düşündüm, acaba o motorlu adam benim onun aldığı keyiften haberdar olduğum gibi, benim içimde bulunduğum bu iğrenç durumdan aldığım keyiften haberdar mı acaba.. Bir an kendimi onun yerine koydum; içime bir huzur, yüreğime heyecan, ciğerlerime oksijen doldu sanki.. Birden kendimi özgür bir kuş gibi hissettim nedense.. Derken bir sonraki durağın kendi durağım olduğunu duyunca kulaklarım; korkularıma ve ön yargılarıma teslim ettiğim, ve bu nedendendir ki içinde bulunduğum gerçeğime geri döndüm.. O 300 insanı, "yarın akşam da bu şekilde görüşmek" dileği ile selamlayarak, ve kendime acıyarak metrobüsten indim.. Ama bugün bir karar verdim.. Bundan sonra ben 4 teker üzerindeki bir araç kullanıcısı olarak, o iğrenç trafikte beklerken; o 2 teker üzerinde olan ve hayatı bana göre daha fazla keyifle yaşayan insanlara daha çok dikkat edeceğim.. Yolda onlara daha çok özen göstereceğim, ve onlara saygı duyacağım.. Bu bana bir ders olsun.. Belki ileride çocuklarım kendi ayakları üzerinde durduğunda, bir kere de ben deneyeceğim.. Bir kere de, o boğaz köprüsünden, - Çocuklar gibi şen, ve çığlıklar atarak - o motorla ben geçeceğim..
 
 

13 Haziran 2012 Çarşamba

Bisikletlerimizle Kıtaları Birbirine Bağladık

Şirketimiz bünyesinde kurduğumuz bisiklet kulübü olarak, 10.haziran.2012 – Pazar günü “Türkiye Bisikletliler Derneği” tarafından gerçekleştirilen “Dünya Çevre Günü – Kıtalar Arası Bisiklet Gezisi” etkinliğine katıldık. Kulüp kurucusu olarak ben ve çok değerli kulüp üyeleri arkadaşlarımın, ve bisiklet gönüllüsü olan her yaştan bisikletçinin katıldığı etkinlik, renkli görüntülere sahne oldu. Yaz sezonunun gelmesiyle bisikletin daha fazla yollarda olduğu bu günlerde, bisiklet sevgisinin aslında çocukluktan yaşlılığa kadar sürekli devam ettiğini gösteren bu etkinliğin, dünya çevre günü kapsamında yapılması da aktiviteye ayrı bir önem kazandırdı.






Bisiklete binmenin, “sağlıklı hayat” ve “temiz bir çevre” için önemli olduğunu da vurgulamayı amaçlayan etkinlik, sabah saat 09:00’da Taksim buluşmasıyla start aldı ve Şişli, Mecidiyeköy, Balmumcu, Yıldız hatlarını izleyerek Boğaz Köprüsü geçişi, ve sonrasında Beylerbeyi, Üsküdar hattını takip ederek, Harem’de son buldu. Çevre kirliliğine sebep olmadan, ve gürültüsüz bir seyahat imkanı sağlayan ve bunun yanında da spor yapıp sağlıklı ve zinde kalmamıza destek olan bisiklete binme keyfi, boğaz köprüsü geçişi ile daha da keyifli hale geldi.



Güzel ve güneşli bir havada gerçekleşen, ve toplamda parkur olarak 20 km. pedal çevirilen etkinlik, tüm katılımcılara bol keyif verdi.

3 Haziran 2012 Pazar

Şile Saklıgöl

Bu hafta sonu uzun zamandır nasıl bir yer olduğunu merak ettiğim, hakkında çok güzel şeyler duyduğum, ama bir türlü gözle göremediğim bir yer olan “Şile – Saklıgöl (sosyal ortamlarda Saklıcennet olarak da geçer, yahut oradaki köylüler Saklıdere olarak da anarlar)” taraflarına bir yol alalım dedik. Bana eski bir dost eşlik etti bu turumda. Nam-ı değer Cem hoca, kendisi aslen scuba dalış eğitmenidir ve uzun bir zaman önce benim de dalış hocalığımı yapmıştır. Tabi ben sonradan pek dalışlara aktif katılım gösteremedim, o konu ayrı tabi, ama hocamın bana kattığı o kadar çok şey oldu ki o dalış eğitimlerimde, ve öyle güzel bir dostluk gösterdi ki bana, o dönemlerden bu dönemlere hocalıktan arkadaşlığa – dostluğa doğru bir yelken açmış olduk. Tabi buna motorlarımızın da katkısı büyüktür.. Her neyse, biz turumuza dönelim;

ekli googlemaps link'inde turun eski Şile yolu ile yeni Şile yolu kesişiminden, Saklıgöl'e kadar olan kısmına yer verilmiştir.


Altunizade – OPET buluşma yeri olarak seçilir, ve oradan da Beylerbeyi üzerinden sahilden Beykoz’a gidilir. Beykoz Koru’sunun da bir havası alınıp oradan tepeye doğru tırmanışa geçilir. Akbaba – Dereseki köylerinden geçerek, Riva yoluna girilir ve oradan da Mahmutşevketpaşa köyüne doğru dönülür ve Polenezköy tarafına doğru da gaz açılır.

Bir ara Polonezköy yokuşlarını tırmanırken, arkamda bir virajı bıraktığımdan mıdır nedir,  aynada Cem Abi’yi kaybettim. Daha birkaç saniye geçti – geçmedi, bir kontrol daha yapayım dedim ki, ne göreyim.. Bizim Enduroist takımı arkadan bizlere yetişmişler, ve Cem Abi’yi aralarına almışlar.. Doğrusu o dikiz aynadan baktığında 5-6 motorluyu görünce kendi kendime bir wuuuhuuhuuuu çekmişim, ben bile kendimden irkildim.. Derken tabi bizim endurocular kalır mı CBFcilerin arkasında, selamlarını verdiler ve yokuşta yediler bizi gaz açıp gittiler.. Daha sonradan forumdan öğrendim ki, onlar da Ağva – Kilimli taraflarına bir geziye çıkmışlar..

Biz de Polonezköy üzerinden, eski Şile yolundan doğru gaz açarak yeni Şile yoluna bağlandık, ve oradan da Şile – Ağva kavşağından sağa doğru Ahmetli – Karamandere yoluna saparak, ve yoldaki Saklıgöl tabelalarını izleyerek bu cennet mekana geldik.. Yol Karamandere tarafına geçtikten sonra asfalttan çıkıyor, ve arnavutkaldırımı taş – toprak karışımı yola giriyorsunuz.. Fotoğraflar, mekanın ne kadar güzel bir yer olduğunun kanıtıdır..





















Orada biraz lafladıktan, ve çay – kahve ve sandviç muhabbeti yaptıktan sonra (ki mangal muhabbeti de yapılabilirmiş ama bizim pek zamanımız yoktu) geri döndük.. Aslında oraya varınca farkettik, toprak bir parkur da gölün kenarında var, endurocular buraya gelebilir, biz CBF ile deneyecektik ama zaman sıkıntısından hiç girmedik bile, ama bir dahaki sefere diyerek dönüşümüzü yeni Şile yolu üzerinden yaptık..

Doğrusu Cem Abi ile güzel bir ikili yarattık, iki CBF ; yokuşlarda yorulsalar bile güzeldi J