Bu sene havalar bir türlü toparlayamadı.. Ha yağdı ha yağacak, sıcak oldu sonra hemen birden serin oldu, bir yerleri sel götürdü yok motorla çıkmayalım, çile çekmeyelim, oturalım evde diye diye neredeyse ikinci hafta sonumu da art arda evde geçirecekken, ani bir kararla yine kendimi motorsiklet üzerinde buldum. Aslında uzun zamandır yapmak istediğim bir “Karaburun” turu var, fakat hava yine bugün de pek buna müsait olacak gibi gözükmüyor. Karaburun’a gidecek olursam eğer, daha önceden bisikletle çizdiğim bir rota vardı, ve rota Belgrad Ormanı’ndan geçiyordu.. Bu rotayı motorsikletle almak istiyordum ama baktım bugün de yağdı yağacak, turumu Belgrad Ormanı’na kadar yapmayı ve biraz hava alıp geri dönmeyi planladım. Ama deliliğim yine tuttu, “biraz hava alıp geri dönmek” diye çıkılan yolda zamanın büyük bir kısmı Belgrad Ormanı Derinlikleri’nde geçti..
Aşağıdaki link üzerinden gittiğim orman içerisinde sürdüğüm rotayı bulabilirsiniz..
Bazı noktalarda tahmini işaretlemeler yaptım, çünkü orman içerisinde GPS kullanmadım.. Ama rotayı %90 doğru çizdiğime eminim..
https://maps.google.com/maps/ms?msa=0&msid=213670510007848007418.0004c1163b8fd866be7d2
Rotamı birinci köprü üzerinden Balmumcu tarafına, oradan da Ortaköy üzerinden sahilden Sarıyer’e, ve oradan da Belgrad’a kadar devam edecek şekilde planlamıştım. Planladığım gibi de oldu. Saat 10 gibi evden çıktım ve yola koyuldum.. Boğaz köprüsü biraz rüzgarlıydı, sarstı ama problemsiz geçildi. Sonrasında Ortaköy’e inildi ve Arnavutköy – Bebek – Sarıyer diye devam etti.. Tabi öncesinde bisikletle yaptığım turlarda da minik kahvaltılık malzemeler aldığım Emirgan’daki Sütiş’e uğramadan olmaz..
Kahvaltılıklarımı çantaya atıp yola koyulmak için motora atlıyorum.. Derken arkadan bir CBF 150’li bir arkadaş geldi ve motorunda boğulma olduğundan bahsetti.. Biraz gaz verdi “sesi duyuyor musun” diye sordu, ama sanırım yeni olduğumdandır ben pek anlamadım.. Biraz lafladıktan sonra yoluna devam etti.. Ben de Sarıyer’e doğru gaz açtım ve kısa bir süre sonra Belgrad ormanı’nın girişine geldim. Girişte biraz fotoğraf çekmek istedim ve tripod’umu açtım. Derken girişteki görevli arkadaş “profesyonel fotoğraf çekmek yassaahh” diye beni uyardı. Ben de “iyi de profesyonel değilim ki ben” dediğimde, bana verilen cevap harikaydı.. “İyi de sopayla (sopa dediği tripod olsa gerek) çekiyosun sen izin aldın mı”.. Güldüm, “tamam tamam merak etme” diyip tripod’tan makineyi çıkardım ve amatör fotoğraflarıma devam ettim..
Bu arada unutmadan söyleyeyim, motorsiklet için giriş tam tamına 5,50 TL.. Yuh, ben köprüyü kullanırken o kadar para vermiyorum yahuu.. Neyse, bayıldık parayı girdik içeri.. İçeride kahvaltılıklarımı atıştırdım.. Sonrasında Belgrad Orman yolunu Sarıyer başından Kemerburgaz tarafındaki girişine kadar takip ettim.. Baktım hava biraz sert gibi, Karaburun tarafına doğru devam etmek pek uygun olmayacak, ben de ormanda gezerim diyerek orman içerisine doğru sapan patikaların birinden içeri girdim..
Aslında amacım çok da içeri girmek değildi, sadece birkaç fotoğraf çekmek istiyordum.. Ama biraz ormanın içlerine doğru girince cross motor sesleri duymaya başladım, ve patikayı takip ederek seslere yaklaşmaya çalıştım..
Patika ileride ikiye ayrılıyordu ve sol taraftaki yol artık bizim CBF’in girebileceği tarzdan bir yol değildi.. Çamur, bataklık tarzı bir yoldu ve buraya daha bir kuru havada gelmek gerekirdi.. Ama cross motorların sesi de o sol taraftaki yoldan geliyordu.. Derken ben bir-iki fotoğraf çekiyordum ki, sesler iyice yaklaştı bana ve o motorcularla tanışma fırsatını yakaladım, ahan da ortadaki Şenol Şen abimiz, benim taraftaki turuncu renkli montu olan Selçuk Kocaman abimiz, ve de sol taraftaki ismini unuttuğum ( ya da ismini söyledi mi hatırlamıyorum ) cross’çu abimiz.. Bana ufaktan şov da yaptılar ayak üstü, şovu da beleşe getirdim ahahaha.. Daha önceden beni büyük ihtimalle Polonezköy’de görmüşler, çünkü böyle bir grupla daha önceden Polonezköy’de selamlaşmıştık bir kaç defa, ve beni tanıdıklarını ve yanıma geldiklerini söylediler.. Bir – iki ayak üstü ve motor üstü sohbetten sonra onlar yollarına, bizim CBF yoluna diyerek ayrıldık.. Malum, onların yolu yol sayılmaz, motorlardaki çamurlardan belli, bizimkisi anasının kuzusu ak kaşık..
Hani dedim ya ben pek ormanın içlerine girmeyeceğim diye, yahu ben bu abileri görünce bir gaza geldim, ve aynen girebildiğim patikalara doğru gaz açtım.. Ve gaz açmamla birlikte daha da güzel manzaralarla karşılaştım..
Sonrasında hayrat olarak geçmiş dönemde yapılan ve şu anda aktif olarak akan çeşme başına doğru yöneliyorum..
Bir bisikletçi arkadaşa da rastlıyorum, o da yalnız başına ve tempolu şekilde bisiklete biniyor..
İleride, Ayvad Bendi diye anılan tabiri caizse “ufak bir baraj” görünümüne sahip olan bend, 1700’lü yıllarda Osmanlı döneminde inşa edilmiş. Doğrusu ormanın içinde böyle bir görüntüyü yakalayabileceğim aklımdan pek geçmiyordu..
Ben fotoğrafını çekmedim, çekmek istemedim ama insanın girdiği her yer kirleniyor, pisleniyor.. Birileri içmiş bu su kenarında ve tüm pisliklerini burada bırakıp gitmişler.. İnsanoğluna acıyorum bazen.. Kendi sahip olduklarımızı kendimiz nasıl tahrip ediyoruz, rezil ediyoruz..
Sonrasında biraz daha doğa içerisine dalıyorum ve birkaç fotoğraf çalışması yapıyorum..
Derken yol inişe başlıyor ve Kemer’ler önüme çıkıyor.. Biraz daha ileride “Eyüp Belediyesi” tabelaları çıkıyor karşıma..
Sonrasında farklı bir patika buluyorum, ve orada motorsiklet izleri var.. Sanırım demin karşılaştığım cross motorcu arkadaşlar buralardan geçmişler.. Derken biraz daha ilerliyorum ve yol iyice çamura dönüyor.. Ve bizim CBF patinaja başlıyor.. Baktım daha fazla gidemeyeceğim, artık geri dönüş yoluna geçiyorum..
Sonrasında farklı bir patika buluyorum, ve orada motorsiklet izleri var.. Sanırım demin karşılaştığım cross motorcu arkadaşlar buralardan geçmişler.. Derken biraz daha ilerliyorum ve yol iyice çamura dönüyor.. Ve bizim CBF patinaja başlıyor.. Baktım daha fazla gidemeyeceğim, artık geri dönüş yoluna geçiyorum..
Aynı patikalardan, bu sefer daha hızlı olmak üzere..