28 Mayıs 2012 Pazartesi

Belgrad Ormanı Derinlikleri'nde Bir Gün

Bu sene havalar bir türlü toparlayamadı.. Ha yağdı ha yağacak, sıcak oldu sonra hemen birden serin oldu, bir yerleri sel götürdü yok motorla çıkmayalım, çile çekmeyelim, oturalım evde diye diye neredeyse ikinci hafta sonumu da art arda evde geçirecekken, ani bir kararla yine kendimi motorsiklet üzerinde buldum. Aslında uzun zamandır yapmak istediğim bir “Karaburun” turu var, fakat hava yine bugün de pek buna müsait olacak gibi gözükmüyor. Karaburun’a gidecek olursam eğer, daha önceden bisikletle çizdiğim bir rota vardı, ve rota Belgrad Ormanı’ndan geçiyordu.. Bu rotayı motorsikletle almak istiyordum ama baktım bugün de yağdı yağacak, turumu Belgrad Ormanı’na kadar yapmayı ve biraz hava alıp geri dönmeyi planladım. Ama deliliğim yine tuttu, “biraz hava alıp geri dönmek” diye çıkılan yolda zamanın büyük bir kısmı Belgrad Ormanı Derinlikleri’nde geçti..

Aşağıdaki link üzerinden gittiğim orman içerisinde sürdüğüm rotayı bulabilirsiniz..
Bazı noktalarda tahmini işaretlemeler yaptım, çünkü orman içerisinde GPS kullanmadım.. Ama rotayı %90 doğru çizdiğime eminim..

https://maps.google.com/maps/ms?msa=0&msid=213670510007848007418.0004c1163b8fd866be7d2

Rotamı birinci köprü üzerinden Balmumcu tarafına, oradan da Ortaköy üzerinden sahilden Sarıyer’e, ve oradan da Belgrad’a kadar devam edecek şekilde planlamıştım. Planladığım gibi de oldu. Saat 10 gibi evden çıktım ve yola koyuldum.. Boğaz köprüsü biraz rüzgarlıydı, sarstı ama problemsiz geçildi. Sonrasında Ortaköy’e inildi ve Arnavutköy – Bebek – Sarıyer diye devam etti.. Tabi öncesinde bisikletle yaptığım turlarda da minik kahvaltılık malzemeler aldığım Emirgan’daki Sütiş’e uğramadan olmaz..



Kahvaltılıklarımı çantaya atıp yola koyulmak için motora atlıyorum.. Derken arkadan bir CBF 150’li bir arkadaş geldi ve motorunda boğulma olduğundan bahsetti.. Biraz gaz verdi “sesi duyuyor musun” diye sordu, ama sanırım yeni olduğumdandır ben pek anlamadım.. Biraz lafladıktan sonra yoluna devam etti.. Ben de Sarıyer’e doğru gaz açtım ve kısa bir süre sonra Belgrad ormanı’nın girişine geldim. Girişte biraz fotoğraf çekmek istedim ve tripod’umu açtım. Derken girişteki görevli arkadaş “profesyonel fotoğraf çekmek yassaahh” diye beni uyardı. Ben de “iyi de profesyonel değilim ki ben” dediğimde, bana verilen cevap harikaydı.. “İyi de sopayla (sopa dediği tripod olsa gerek) çekiyosun sen izin aldın mı”.. Güldüm, “tamam tamam merak etme” diyip tripod’tan makineyi çıkardım ve amatör fotoğraflarıma devam ettim..



Bu arada unutmadan söyleyeyim, motorsiklet için giriş tam tamına 5,50 TL.. Yuh, ben köprüyü kullanırken o kadar para vermiyorum yahuu.. Neyse, bayıldık parayı girdik içeri.. İçeride kahvaltılıklarımı atıştırdım.. Sonrasında Belgrad Orman yolunu Sarıyer başından Kemerburgaz tarafındaki girişine kadar takip ettim.. Baktım hava biraz sert gibi, Karaburun tarafına doğru devam etmek pek uygun olmayacak,  ben de ormanda gezerim diyerek orman içerisine doğru sapan patikaların birinden içeri girdim..







Aslında amacım çok da içeri girmek değildi, sadece birkaç fotoğraf çekmek istiyordum.. Ama biraz ormanın içlerine doğru girince cross motor sesleri duymaya başladım, ve patikayı takip ederek seslere yaklaşmaya çalıştım..



Patika ileride ikiye ayrılıyordu ve sol taraftaki yol artık bizim CBF’in girebileceği tarzdan bir yol değildi.. Çamur, bataklık tarzı bir yoldu ve buraya daha bir kuru havada gelmek gerekirdi.. Ama cross motorların sesi de o sol taraftaki yoldan geliyordu.. Derken ben bir-iki fotoğraf çekiyordum ki, sesler iyice yaklaştı bana ve o motorcularla tanışma fırsatını yakaladım, ahan da ortadaki Şenol Şen abimiz, benim taraftaki turuncu renkli montu olan Selçuk Kocaman abimiz, ve de sol taraftaki ismini unuttuğum ( ya da ismini söyledi mi hatırlamıyorum ) cross’çu abimiz.. Bana ufaktan şov da yaptılar ayak üstü, şovu da beleşe getirdim ahahaha.. Daha önceden beni büyük ihtimalle Polonezköy’de görmüşler, çünkü böyle bir grupla daha önceden Polonezköy’de selamlaşmıştık bir kaç defa, ve beni tanıdıklarını ve yanıma geldiklerini söylediler.. Bir – iki ayak üstü ve motor üstü sohbetten sonra onlar yollarına, bizim CBF yoluna diyerek ayrıldık.. Malum, onların yolu yol sayılmaz, motorlardaki çamurlardan belli, bizimkisi anasının kuzusu ak kaşık..




Hani dedim ya ben pek ormanın içlerine girmeyeceğim diye, yahu ben bu abileri görünce bir gaza geldim, ve aynen girebildiğim patikalara doğru gaz açtım.. Ve gaz açmamla birlikte daha da güzel manzaralarla karşılaştım..


 
Sonrasında hayrat olarak geçmiş dönemde yapılan ve şu anda aktif olarak akan çeşme başına doğru yöneliyorum..




 
Bir bisikletçi arkadaşa da rastlıyorum, o da yalnız başına ve tempolu şekilde bisiklete biniyor..

İleride, Ayvad Bendi diye anılan tabiri caizse “ufak bir baraj” görünümüne sahip olan bend, 1700’lü yıllarda Osmanlı döneminde inşa edilmiş. Doğrusu ormanın içinde böyle bir görüntüyü yakalayabileceğim aklımdan pek geçmiyordu..







Ben fotoğrafını çekmedim, çekmek istemedim ama insanın girdiği her yer kirleniyor, pisleniyor.. Birileri içmiş bu su kenarında ve tüm pisliklerini burada bırakıp gitmişler.. İnsanoğluna acıyorum bazen.. Kendi sahip olduklarımızı kendimiz nasıl tahrip ediyoruz, rezil ediyoruz..

Sonrasında biraz daha doğa içerisine dalıyorum ve birkaç fotoğraf çalışması yapıyorum..








 
Derken yol inişe başlıyor ve Kemer’ler önüme çıkıyor.. Biraz daha ileride “Eyüp Belediyesi” tabelaları çıkıyor karşıma..



Sonrasında farklı bir patika buluyorum, ve orada motorsiklet izleri var.. Sanırım demin karşılaştığım cross motorcu arkadaşlar buralardan geçmişler.. Derken biraz daha ilerliyorum ve yol iyice çamura dönüyor.. Ve bizim CBF patinaja başlıyor.. Baktım daha fazla gidemeyeceğim, artık geri dönüş yoluna geçiyorum..

Aynı patikalardan, bu sefer daha hızlı olmak üzere..   

Eve geldiğimde toplam 111 km yol yapmıştım.. Bunun en az 20 km'si orman içerisindeki patikalarda oldu..

11 Mayıs 2012 Cuma

Rumeli Feneri - Garipçe Turu

Motorsikleti aldığım günden bu yana, uzun zamandır yapmak istediğim bir şey vardı.. Rumeli Feneri - Garipçe tarafına geçtiğimiz senelerde gerçekleştirdiğim bisikletli seyahatimi, bu sefer de motorsikletimle gerçekleştirmek istiyordum.. Aslında bu bana bisiklet ile motorsiklet arasındaki farkı da gösterecekti.. Bundan dolayı da bu turu gerçekleştirmeyi çok istiyordum.. Ehh, nasip kötü geçen bir yüksek lisans sınavından sonra kafamın atmasına ve yola çıkmama bağlıymış.. İyiki de çıkmışım, iyiki de bu turu yapmışım..

Yıldız Teknik Üniversitesi'nde yüksek lisans sınavım vardı ve ben çok da çalışamamıştım.. Şansıma hava soğuk ve yağmurluydu ama yine de iki teker okula gitmek için beni cezbediyordu.. Ben de içimden geleni yaptım ve atladım motora, gaz açtım Yıldız'a doğru.. Ehh, sınav şöyle böyle çalışılmayan bir sınav için normal seviyelerde geçti, ama benim kafam biraz attı.. Eee ne yaparsın, motor okulun bahçesinde bekliyor, sınavım bitmiş, hava sabahkine göre biraz yükselmiş ve güneş yüzünü gösteriyor, hadi bakalım bir Garipçe - Rumeli Feneri turuna ne dersin diye kendime sormadan edemedim, e sorduğumda da sorunun cevabı belliydi zaten..

ekteki linkten gezinin google maps haritasını da görebilirsiniz.. Önce bunu vereyim de ben.. :)
Derken Balmumcu üzerinden Ortaköy'e doğru indim.. Bilenler bilir, Balmumcu'dan aşağıya doğru kıvrımlı bir yol vardır Ortaköy'e.. Güzel ve yolu çok çok kısaltan bir yoldur, ama kıvrımlarından dolayı dikkat gerektirir.. Ortaköy'e indiğimde hava biraz daha açıldı ve bir motorcunun tam isteyeceği hava olayı gerçekleşti, güneş yüzünü gösteriyor ama hava çok sıcak değil, ohh miss.. Ortaköy - Arnavutköy - Bebek - İstinye ve Bahçeköy'den geçerek Sarıyer'e vardım.. Tabi karnım da aç biraz, Sarıyer'e gelmişken sarıyer börekçisine uğramadan olmaz.. Ohh miss, bir güzel karın doyurulur ve yola devam edilir ..


Ve yola devam edilir.. Sarıyer sonrasında Eski Kilyos Caddesi'nden Rumeli Feneri - Garipçe tarafına doğru sapılır.. İleride sağda bu yol üzerinde görebileceğiniz son benzinci ve ilerisinde yol kenarında pazar yerleri vardır. Büyük ihtimalle haftanın belli günü burada pazar kuruluyor.. Sonrasında yol birden dikleşmeye başlıyor ve bizim minik CBF vites düşürüyor.. Doğrusu geçen sene bu yokuşu bisikletle iyi çıkmışız diye söyleniyorum kendi kendime..



Derken yol dikliğini yitiriyor ve Kilyos - Rumeli Feneri & Garipçe ayrımından sağa doğru dönüyorum.. Yol daha da bir güzel hal alıyor.. Geçen sene de hatırlıyorum, bisikletle giderken çok keyif almıştım..


Yol Koç Üniversitesine kadar hafif bir eğimde tırmanmaya devam ediyor ve Koç Üniversitesini geçtikten sonra hafif aşağı doğru eğim başlıyor.. Tam o esnada ileride bir sola doğru dönüş göreceksiniz.. Burası İstanbul'da en güzel göçmen kuşlarının izlendiği bir yermiş, ve özellikle Kartal ve Şahin türü kuşlar da bu bölgede izlenebiliyormuş.. Bundan dolayı oradan geçerken sürekli kenarda birasını içen, fotoğraf makinesi ve dürbünü ile kuşları izleyen insanları görürüm ben.. Ve ben de ileride sağa doğru çekiyorum ve biraz fotoğraflama yapıyorum..



Motoru park ettiğim yerden aşağıya doğru bu toprak yol iniyor.. Bir enduro motorla burayı denemek lazım aslında.. :)



Derken minik bir örümceği kadrajda yakalıyorum..



Ve bizim amcalar.. Ellerinde biralar, dürbün, fotoğraf makineleri, türlü türlü kuşları "işte orda, işte burada" diye konuşa konuşa izliyor ve fotoğraflıyorlar..



Biraz dinlenmece ve biraz muhabbet sonrasında Garipçe'ye doğru gaz açıyorum.. Çok fazla değil, bi 5 dk sonra Garipçe - Rumeli Feneri ayrımından sağa doğru içeri giriyorum, ve Garipçe sahiline iniyorum.. Garipçe halkı geçimini balıkçılıkla sağlayan bir halk.. Bir de turistik restoranlar mevcut.. Burada geçtiğimiz sene çok güzel bir kahvaltı yapmıştık.. Bu sene karnım tok, kaleye çıkacağım, ve biraz fotoğraflama çalışması yapacağım..

Geçen seneden bazı kareler,




Ve bu seneki gezimden kareler,



Garipçe Kalesi'ne doğru çıkarken,



Kale'den sahil, boğaz ve Karadeniz,











Bir saat kadar Garipçe'de oyalandıktan sonra Rumeli Feneri'ne doğru yol alıyorum.. Önce yukarı Garipçe - Rumeli Feneri ayrımına geliyorum ve oradan Rumeli Fenerine doğru devam ediyorum.. Geçen sene burada güzel bir fotoğrafım vardı, onu da paylaşıyorum sizlerle..


Rumeli Feneri'ne 3-4 dakika sonra varıyorum.. Motoru bir köşeye bırakıyorum ve fotoğraflamaya geçiyorum.. Burada da Garipçe gibi halk geçimini balıkçılıkla sağlayan bir halk.. Bir de turistik restoranlar var.. Fener ve balıkçı teknelerin bulunduğu yerleri geziyorum ve biraz fotoğraflama çalışması yapıyorum.. İleride Rumeli Feneri Kalesi gözüküyor.. Onu da fotoğraflamadan edemiyorum, ve az sonra oraya da gideceğim..








Biraz fotoğraflama çalışması yapıyorum ve sonrasında Rumeli Feneri Köy kahvesine geçiyor ve çayımı - suyumu yudumluyorum.. Geçen sene de burada soğuk bi şeyler içmiştik..



Sonrasında Rumeli Feneri Kalesine doğru geçiyorum ve orada da birkaç fotoğraflama yapıyorum.. Oradan yol Golden Beach tesislerine kadar devam ediyor.. Ben de yolu aynı şekilde takip ediyorum.. Birkaç küçük koy var denize girilebilecek.. Yazın burası kalabalık oluyor.. "Donla Denize Girme" olayı burada hala vardı geçen sene.. Bilmiyorum bu yaz ne olur artık .. :)










Ve sonrasında geri dönüş yoluna doğru koyulmak için gaz açıyorum.. Dönüşte sahil kalabalık ve can sıkıcı olabileceğinden dolayı Sarıyer - Levent üzerinden dönme kararı aldım.. Ama doğrusu Levent'te de ciddi bir kalabalık ve saygısızca sürülen araçlar mevcuttu.. Sonra "keşke trafikte kalsaydım da bu saygısız insanları görmeseydim" diye içimden geçirdim, ama malesef artık iş işten geçmişti.. Her gün Levent tarafında motorsiklet kullanan arkadaşlara Allah kolaylık versin artık .. :)

Sonrasında da boğaz köprüsünden eve geri dönüş yoluna geçtim, ve keyifli bir gün geçirmenin güzelliğiyle içimi huzurla ve rüzgarla doldurdum..

Bu gezi sonrasında özellikle bisiklet ve motorsiklet arasındaki hissel farkları daha da bir ayrı gördüm.. Ama bunu daha farklı bir yazı dizisi olarak sizlere aktarmak istiyorum.. Bir sonraki turda görüşmek üzere.. Tekeriniz düz bassın..